25 Haziran 2010 Cuma

Şiir Kitaplarına Kenar Notları V

Lirik Öznenin Şiiri : “Perdesiz”

AHMET ADA

Didem Gülçin Erdem’in 2009’da Memet Fuat Genç Şiir Ödülü’nü kazanan “Perdesiz” başlıklı dosyası yayımlandı. (Yasakmeyve Yayınları, 2010, s.45). Bir ilk kitap bu. Hemen belirtelim, Didem Gülçin Erdem 1989 doğumlu. İstanbul Beykent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı ile Psikoloji bölümlerinde öğrenim görmüş. 2009 yılında Homeros Şiir Ödülü’nü almış. 2004 yılından bu yana çeşitli dergilerde şiir yayımlıyor.

“Perdesiz” 33 şiirden oluşuyor. Arı, duru bir şiir dili var. Türkçenin tadını çıkarıyor şair. Şiirlerinin konuları bütün yaşam. Hangi başlık altında yazarsa yazsın, gölgeler, kasabalar, istasyonlar, harfler, gizli öyküler, yaşam kesitleriyle dolu. Şeffaf, lirik bir şiiri var. Oldukça insanî ve geçirgen duyarlığıyla titreşimler uyandırıyor. İstasyonlar, bahçeler, Anadolu görüntüleri, çok ince, çok kırılgan ve bağırmayan bir söyleyişle yansıtılıyor. Şaşırtıcı sadeliği okuru hemen şiirlere bağlıyor. Söz oyunları, süslemeler yok şiirlerinde. İkili, üçlü, dörtlü, beşli kümelerle, uzun sayılabilecek dizelerle kuruyor şiirinin ‘yapı’sını. Her şiir farklı bir izleği dile getirmesine karşın, çocukluk, anne, kadınlık gibi izlekler ağırlık taşıyor. “Ben” söylemi şiirlerin söylemi. Şiiri ayrıntılar kuruyor. Ayrıntılarla bir atmosfer yaratıyor. Şimdiki zamanla, bugünün dünyasına eklemleniyor. Mekân Anadolu: Anadolu vurgusunu istasyonları dile getirirken hissediyoruz. Bireysel ve toplumsal acıları sessizce işaret ediyor. Hani, çamura veya yeni dökülen betona beş parmağımızla dokunur, iz bırakırız ya, işte öyle bir iz bırakıyor.

Didem Gülçin Erdem’in ilk kitabı “Perdesiz” usta bir şairi getiriyor yazınımıza. Acemilik dönemi hiç yok. Bir doğa çeşnicisi o. İnsanın yakasına yapışan doğayı anlatıyor: “terlet şu mayısı, ocakta ıhlamur kaynat / mutsuzluk kaç tekrardan sonra ezberlenir / sen nabzında ölç o bozkırı / ıhlamur anneme iliklenmiş yakalık bu yaşında” (s.31). Bu anlatım biçimi şairin bütün şiirlerine yayılıyor.

Didem Gülçin Erdem’in “Perdesiz”deki şiirlerini şu veya bu kaynağa bağlamak mümkün değil; bütün şiir mirasını özümsemiş görünüyor. Kendine özgü bir söyleyişle kuruyor şiirlerini. En belirgin özelliği, uzun dizelerinin anlamsal örgüsünü dikey örgütlenişle tamamlıyor oluşu. Bundan kastım, art arda gelen dizelerin anlamsal bütünlüğü tamamlamasıdır. Dizeyi değil, dizelerin kurduğu ‘yapı’yı gözeten bir tutum içindedir.

“Çocukluğum taştı işte haritadan” (s.28) derken şair, çocukluk dünyasının kazıcısı oluyor. Deneyimlediği çocukluk dünyasına sığmayan, taşan, giderek nesnelere, çevre ufkuna yayılan bir şiirin imgesi oluyor “Ben”i. Sayılar, harfler, sayısız imgeler ısrarla örüyor portreyi. Kız çocuğu olmanın bazı özellikleri giriyor şiirlerine.

Didem Gülçin Erdem, şiirini, doğal dilin içinden üretiyor. Konuşulan gündelik dilin yoğunlaştırılmış dile çevrilmesi denilebilir. Asıl kaynak, kız çocuğu duyarlığı ile deneyimlediği dünyanın onda yer eden malzemeleridir. Bu iki şeyi, doğal dili yoğunlaştırarak aktarıyor.

“Perdesiz”deki şiirlerin sözcükleri, görsel nesneleri özel bir ses düzenlemesinden geçmiyor. İç sesler, ritmin akışını sağlıyor. Ölçü, uyak gibi kaygıları yok şairin. Olmaması da doğal; çünkü doğrudan doğruya ‘anlam’ kuruculuğu öne alıyor.

Didem Gülçin Erdem de, “ve” ile bölünen dizelere, “gibi” benzetme ilgecine başvuruyor. Kimi zaman doğaçlamanın akışına bırakıyor şiirini. “evlerin bacası yok, gök baksın çaresine” (s.22) gibi şaşırtıcı dizeler kuruyor: “annem limon kabuğundan kendi Türkçesini yapıyor” (s23) gibi buluşlara imza atıyor. Bütüne baktığımızda ‘dişil’ söyleyiş öne çıkıyor: “hiç topuklu ayakkabı giymemişinden / yoksulluk en çok kadına mı oluyor” (s.23) derken ‘dişil’ söyleyiş de ortaya çıkıyor. Bu ince ayrıntılar onun şiirinde önem kazanıyor ve kendiliğinden, öznenin sınıfsal konumu da vurgulanmış oluyor.

Lirik şiir için, öznenin kendini dile getirdiği şiir diyebilirim. Didem Gülçin Erdem’in şiiri, şiir dilinde olması gereken sesi de şiir dilinden edinmiş durumda. Bu şiirin dün ilgisi var ve öznenin çevreniyle sınırlı. İnsanî olana açık bir lirizm onunki.

İnsanın ağır varoluşsal sorunlarına öznenin odağından eğildiğinde, özne ile sınırlı izleklerini genişleteceği, işaret taşlarını değiştireceğini umuyorum. Çünkü, modern dönemde, saf bir lirik şiir mümkün değildir. Didem Gülçin Erdem’in, çağrışımları, göndermeleri, imgeleri, yani ‘yapı’ kurucu tüm öğeleri saf olmayan liriği işaret ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler