19 Haziran 2010 Cumartesi

Şiir Kitaplarına Kenar Notları V

“Gecel”in şiirimize getirdikleri..

Ahmet Ada

Harun Atak’ın ilk şiir kitabı “Gecel” yayımlandı. (Yasakmeyve Yayınları, Mayıs 2010). Yayın yönetmenliğini Enver Ercan’ın, editörlüğünü Bülent Usta’nın yaptığı yayınevi, çağdaş şiirimizin en genç şairlerinin ürünlerini de yayımlayarak öncü bir işlev üstleniyor. İyi de yapıyor, çünkü yayımladığı şiir kitapları çok genç şairler kuşağının ürünlerinden oluşuyor. Harun Atak o gençlerden biri. 1990 doğumlu. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi. “Kan-Dil” dergisini bir süre çıkarttığını belirtmeliyim. “Gecel”, 2009 yılında, dosya dalında Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne değer bulunmuştu.

Harun Atak’ın “Gecel”i, “ölümsüz gecenin ecesi”ne adanmış. Başta E.Zola ile S.Mallarmé’nin diyalogları var:

E. Zola: Dışkı ile elmas dediğin aynı şeydir..

S. Mallarmé: Haklısın üstadım... Ama biri daha az çıkar!

Harun Atak’ın şiirde durduğu yeri en baştan gösteren bir diyalog olarak yorumlayabiliriz bunu. Kitabın ilk bölümünde üç ‘kısa’ şiir yer alıyor. İlk şiir: “Pera’ya bıçak çeken çingene” “Gördüm: / Ötekimle uzlaştığım yerdi, Tanrı / Biri Kürt, biri İspanyol, diğeriyse Papatya’ydı atalarının! (s. 9 ). Hatta biri ‘tek’ dize: “En yakışıklısından bir Ölüm. Ç.” (s.10). Şiirin başlığı: “Gün’e dökülen ekim ırmağı”. Büyük bir olasılıkla Che Guevara’nın ölümü anımsatılıyor. Belki de ben yanılıyorum. Kitabın öteki bölümlerinin adları şöyle : seriler kitabı & vakitler incelikler / g’ece’l için lied’ler / ülkü–ars poetika / hiçlik divanı / panayırda kaza– çürüyen bellek. Her bölüm aynı sayıda şiir içermiyor. Sırayla : 7+5+6+7+7, üç şiir de açılışta var, toplam: 35 şiirden oluşuyor “Gecel”. Kitabın projesi bu.

Harun Atak’ın şiirlerine ilişkin ilk elde şunlar söylenebilir: Sözcüğün anlamsal alanını çağrışımla genişleten bir şiir kuruyor. Mallarmé’ye adadığı “Şairin savaşımı” başlıklı şiiri kimi zaman tek, kimi zaman birkaç sözcükle kuruluyor ve sözcüğün anlamsal alanı çağrışım gücüyle genişletiyor. “Enis Batur, oto portre” başlıklı şiirinde özne Enis Batur. Şiirsel söylem Enis Batur’un ağzıyla oluşturulmuş. “Babam : (artık herkes meşrebine göre okusun) bir cuntacı belki. / İdealist bir vatansever ya da.” (s.19). Şiir dili, şiir tümceleriyle kuruluyor ki, bıçak sırtı bir durum. Harun Atak, “Deliler ve çocuklar içindi kimsesizliğimiz” (s.20) gibi dizeyi “ve” ile bölen bir kurguya başvurmaktan; “Mahzende yıllanan şarabın” (s.37) gibi yıpranmış söz öbeğini kullanmaktan alıkoyamıyor kendini. Bazen “Ebediyete edebiyat enleminde” (s.64) gibi (e) ile başlayan sözcükler içine girebiliyor. Bence düzenli ritimi olan şiirleri daha iyi. Şiiri riske atan bu tür şiirlerinden biri de “Risk büğrüsü”. (s.65). Bazen de sözcük türetiyor: Makyaj’dan “makyaşlı” (s.25) sözcüğünü türetmesi gibi. Gerçi, Harun Atak, gündelik dili kırmak, bozguna uğratmak için yapıyor. Gündelik dilin yıpranmışlığı, aşınmışlığı, şairi kendi şiir dilini üretmeye zorluyor. Gündelik dilin ‘kendi’ bir sorunken, şairin dil içinde dil arayışına girmesi, şiir dilinin kişiselliğine eklemlendiğinin de bilincidir. Buradan kendi dil’ini oluşturma çabasını derinleştiriyor. Dilin bozguna uğratılması kabul edilebilir bir şeydir. Sessel ve anlamsal bir ‘yapı’ kurmak Harun Atak’ın asıl amacıdır diye düşünüyorum. Ayrıca Söz’ü (ki kişiselleşmiştir onda) eksilterek kullanması da dikkati çekiyor. Başka bir söyleyişle ‘sözcük tutumluluğu’ içinde oluşu, az sözcükle çok şey ifade etme olanağı sağlıyor ona.

Varlık ya da varoluş, hiçlik, boşluk, ben ve öteki gibi kavramların insana ilişkin gövdeleşmeleri, şiirindeki özneye metafizik bir derinlik katıyor. “Ötekinin acısına kapanan pencere…” (s.60) derken, şiirinin öznesi ötekinin acısına açıyor yüreğini. Varoluş kaygıları, var olanla uzlaşmayan tinsel dünyanın titreşimlerini okumak mümkün Harun Atak’ın dizelerinde, şiir tümcelerinde. Öyle olunca da gerilimli dilin taşıdığı içerik kendi biçimini kimi zaman düzyazısal, kimi zaman da kendi yatağını bulan biçimlerde deviniyor.

Harun Atak şiirinin iyi örneklerinden birkaçını burada anayım: “Süt”, “Manastır”, “Bozgun”, Takvim ve buhran, “G,ece’l için lied’ler” öne çıkan şiirleri. “Süt” başlıklı şiirden birkaç dize aktarayım :

Ben size hep kördüm

Her oyunda sobelenen çocuktum, ıssızlığınızda.

Gazoz kapakları biriktiren ve ütülen. (s.25)


Harun Atak’ın şiiri lirik özellikler barındırıyor. Lied’lerinde bunu görmek mümkün. Gövde ile nesne arasındaki mesafeyi kapatan, “nesnelerin anlam kazandığı ânı” (s.30) gözeten bir tutum sergiliyor. Moderniteyle parçalanan insanın bütünselliğini şiirle bütünleştiren bir tutum içinde. İleride, umarım, bu kopuşun maddi temellerini görür de, felsefenin düalizm olarak nitelediği özne-nesne kopukluğu sorunsalını şiirinin omurgasına oturtur.

Harun Atak’ın şiirinin dünyada olup bitenlerin dokusuyla imgesel düzlemde ilişkisi var: Autzwitch, Çernobil, Srebrenitza, Nietzsche, Gazze, Ülkü Tamer, Cioran, Rimbaud, Lautreamont, Mallarmé göndermeleri bunun kanıtı.

Şiirinin biçimselliği ve kurgusu farklı farklı. Düzyazısal şiirden, sözcüğün gücüne dayanan kurgulamaya kadar pek çok biçimi deniyor. “Gecel”in son şiirlerinde daha cesur biçim denemelerine giriyor. Ne ki, bu riskli denemelerde anlamla arasını açıyor. Çok fazla yabancı sözcük kullanması, hatta şiir başlıklarını da yabancı sözcüklerden seçmesi Türkçeye özen göstermesini bekletiyor.


“Silkeledim tozunu Söz’ün” (s.31) diyor Harun Atak. Şiirsel söylemden Söz’e baktığım zaman ‘kişiselleşen’ bir Söz’den söz edilebilir. Ne ki, “yerlilik”, “evrensellik” sorunlarına pek girmeyen bir şiir var karşımızda. Ürettiği değerin kumaşına bakması sorunu çözecektir. Mekân ve zaman olgusu ile seçip birleştirdiği sözcüklerin kabuğunun altındaki hayat arasındaki ilişki doğru kurulduğunda, nerede durduğu, varoluşunun nedeni, nasıl bir tinselliğe sahip olduğu ve bilinçaltı serüvenleri açığa çıkacaktır.

“Gecel” için bu kısa yazıda ilk elde söylenebilecekler bunlar: Sözcüklerin kabuğu altındaki görünmezi görünür kılabilmek için, sözcükleri başka sözcüklerle birleştirme ekseninde, sözcüklere tinsellik- dirimsellik katmanın sahihlik ve içtenliği sağladığını söylemek gerekir.

Harun Atak “Gecel”de sözcüğü parlatıyor. Cesur, soyadı gibi atak bir şiir kuruyor. Billurlaşmış, damıtık bir dil, fazlalıklardan arınmış bir söyleyiş egemen kitabına. Sözcüklerde yoğunlaşan bir tutumun, sözcükleri anlamlarından bağımsız, kendi değerleriyle kullanacağını söylemek yanlış olmaz. Harun Atak bunun bilincinde; çünkü seçtiği ve birleştirdiği sözcükler, dizeler, şiir tümceleri söylemek istediklerini okura gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler